top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAv. Atay Cibooğlu

TÜRKİYE'NİN SIĞINMACI SORUNU

Kıymetli okurlarım hepinize tekrardan merhabalar. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunlarından olan bır konuyu ele almak istiyorum. Bildiğiniz üzere ülkemizde son zamanlarda karşı konulamaz bir göç dalgası var. Ülkemizin doğusuna duvar inşa ediliyor olsa da gelenler TIR dorselerinde rahatlıkla ülkemize giriş yapıyorlar. Gelenlerin görüntülerine baktığımızda ise hiçbirinin elinde bavul yok, yanlarında taşıyacakları erzak yok vs. vs. neyse bunlar konuşulacak sonraki şeyler.


Gelelim konumuza halkın yanı sıra yazılı ve görsel medya sürekli olarak Suriye’den, Afganistan’dan gelenler için mülteci tabirini kullanıyoruz. Türkiye, 1951 yılında Mülteciler Sözleşmesine imza attı. Bu sözleşmeye göre mülteciler Avrupadan gelen kişileri kapsamaktadır. Yine bu Avrupa’dan gelen kişilerin resmi makamlara bir iltica başvurusu olması ve bu başvurunun kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde mülteci statüsüne kavuşabilirler. Mültecilere, uluslararası anlaşmalarla hem hukuki koruma hem de özel bir statü verilmektedir. Ancak şunu da belirtmekte fayda var Türkiye, bu sözleşmeye birçok çekince koymuştur. Bunlardan birisi mülteci olan kişiler, Türk uyruklu olan kişilerin sahip olan haklardan fazlasının sağlandığı şeklinde yorumlanamayacağına ilişkin bir çekince koyarak sözleşmeyi imzalamıştır. Yani mülteci statüsüne sahip kişiler Türk uyruklu kişiler gibi vergi vermeden herhangi bir şeyden faydalanamaz keza üniversitelere sınavsız giremez. Bu bahsettiğim durum hukuki bir durum yani hukuken Türk uyruklu kişilerden ayrıcalıklı olmaları mümkün değil böyle bir koruma verilmesi söz konusu değil, şayet veriliyorsa o zaman hukuka aykırı hareket ediliyor ki bunun da çözümü mahkemelerdir.


Peki Suriyeliler göçmen midir ? Hayır göçmende değillerdir. Göçmen, ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişilere denir. Misal Oğuzların ve Kıpçakların soyundan gelen Bulgaristan’daki Türklerin, 1951 yılında iktidara gelen Bulgar Komünist Parti’sinin 1956 yılında çıkardığı Edinna Nastiya (Tek Millet) kararına göre entegre olamadığı gerekçesiyle zorla Bulgar isimleri kullanmaya ve oranın örf ve adetlerine benimsenmesine karar kılınmış bunun sonucunda da orada yaşayan Türkler bu baskılar neticesinde gönüllü olarak Türkiye’ye gelmiştir. Gönüllü kelimesi belki pozitif bir anlama gelmektedir ancak buradaki gönüllü tabii ki kişiler istemese de savaş gibi durumlar dışında gelmek zorunda olmasını ifade ediyor. Yaşadıkları terk etmemek asimile olmalarına sebep olabilecektir. Asimile korkusu yaşayan Türkler oradaki toprakları kendi iradeleriyle terk etmişlerdir. Konumuzla alakası yok ancak yine de bilgi olarak vereyim. Bulgaristan'da yaşayan Türklere asimile çalışması yapılmıştır. Bu yüzden Bulgaristan Parlamentosu, 2012 yılında 1987-89 tarihinde Türklere karşı yapılan Türk asimilasyonunu kınamıştır.





Suriyeliler veya Afganistanlılar için geriye tek bir kavram kaldı. Sığınmacılar. Evet Suriye’den ve Afganistan'dan gelenler sığınmacılardır. Sığınmacılar, geldikleri veya sığındıkları ülkeden uluslararası koruma almak isteyen ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniyor. Ülkemizde mültecilerden çok sığınmacılar vardır ve bu sığınmacılar, mültecilerin sahip olduğu haklara sahip değildir. Sığınmacıların başvuru süreci meşakkatlidir. Komşu ülkelerden gelenler genelde girdikleri sınır kapısının valiliğine, kaçak yollardan girenler girdikleri yerin valiliğine en geç 15 gün içinde başvurmak zorundadır hatta yükümlüdür. Eğer bu 15 günlük süreç içerisinde herhangi bir başvuru yapmazsa o zaman kaçak sayılır ve yakalandığında ülkesine gönderilmek üzere sınırdışı edilir. Yani hukuken kaçak göçmenlerin kaçak sayılabilmesi için bu belirtilen 15 günlük sürenin geçmesi gereklidir. Eğer başvuru yaparlarsa zorlu dediğim süreç o zaman başlıyor. (Gerçi her iki durumda zordur ancak bahsettiğim durum sürecin zorluğu) Sığınmacı başvuru yaptığında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK)’ne gönderilirler. Yüksek Komiserliği tarafından kayda alınan başvurucunun neden başvurduğunu ve ülkesinden neden kaçtığını yani ekonomik veya turistik veya keyfi olarak kaçmadığını ülkelerinde ciddi tehdit altında olduklarını, din, dil, siyasi görüş, cinsiyetlerinden dolayı yaşayamadıklarını belgeleriyle ispat etmek zorundadır. Buna benzer birçok görüşmeler yapılır ve dosyası hazırlanır ve artık bekleme aşaması başlar. Bu süreç içerisinde hiçbir korumaya sahip değillerdir. Hem ekonomik hem de sosyal hiçbir koruması yoktur. Devletin gösterdiği yerde yaşamak zorundadır. Bu yerler genelde metropol yerler (İstanbul gibi) olmuyor. Geçimini yanında ne varsa onunla yapmak zorundadır. Bu bekleme süresi bazen 2-3 yılı bulabiliyor.





Peki ülkemize gelen elinde tek bir çantası bile olmayan, karısını veya çocuklarını getirmeyen, elinde erzak dahi olmayan birisinin akın akın geliyor olması acaba bu gelen kişiler sığınmacı mı sorusu akıllara getiriyor. Afganistan ile Türkiye arasında kilometrelerce yol var. Keza birden fazla ülkeye gidebilme şansı varken ekonominin sarsıntıda olduğu Türkiye’ye ısrarla geliniyor olmasında herkesin kafasında soru işareti bırakıyor. Yukarıda anlattığım başvuru sürecinde ülkeden neden kaçtığını orada neden tehlikede olduğunu belgeleriyle ispat etmek zorunda ve o şekilde koruma statüsü veriliyor. Ancak her bayramda Suriye’ye ailesinin yanında giden ve bayram sonunda geri dönen kişilerin tehlikede olduğunu söylemek mümkün mü ?


Ülkemize gelen sığınmacılar maalesef kaçak sığınmacılardır. TIR dorselerinde taşınarak ülkemize getiriliyor ve bırakılıyor. Gelenlerin kimlikleri, ne amaçla geldikleri bilinmeden aramıza yaşamaya devam ediyorlar. Geldikleri ülkelerde savaş olan ve devlet otoritesinin ortadan kalkmış ülkeler dolayısıyla ülke içine girenlerin terörist olma veya uyuşturucu satıcısı olma ihtimali de var. Bütün bunları görmezden gelerek hümanizmcilik oynamak çok büyük ahmaklıktır. Bakın kumar demiyorum, ahmaklıktır.


Batı ülkeleri ülkelerine aldıkları sığınmacıların eğitim durumlarına, yaşlarına, mesleklerine bakarak karar veriyor ve ona göre alıyor. Aldıkları kişilerin de belli bir sayısı var. Türkiye’de 4 milyon kadar Suriyeli sığınmacı var. Avrupa'da toplamda bu kadar sığınmacı yok. Aldıkları her sığınmacı takip ediliyor. Ancak bizde kaydı olmayan milyonlarca sığınmacı var. Bu ileride hem kültür deformuna sebep olacak hem de işsizliği çok farklı seviyelere çekeceklerdir. Çünkü bu insanların çalışıp para kazanması gerekiyor. Kaçak oldukları için iş yerlerinde kaçak ve ucuza çalışıyorlar. Böylece Türk uyrukluların iş bulması zorlaşıyor. Hoş kaçak ve ucuza çalıştıran işverenlerin de ayrıca sorgulanması gerekmektedir.


Ülkelerinde kadınların adı yok maalesef. Peçe takmak zorundalar, sosyal hayata diledikleri gibi karışamazlar hatta hiç karışamıyorlar. Yanlarında mutlaka bir erkek olmak zorunda…. Böyle bir zihniyetle yetişmiş kişilerin Türkiye’de kadınlara sarkıntılık etmesi size şaşırtıcı geliyor mu ?





Bir büyük problem de Avrupa Birliğinin maalesef Türkiye’yi sığınmacı üssü olarak görmesidir. Bütün sığınmacıları verdikleri 3-5 kuruşu bahane ederek ülkemizde tutmamızı istiyorlar. Bu kabul edilemez bir şeydir. Yunanistan’ın sürekli olarak mülteci botlarına saldırması ve mültecileri ölüme terk etmesi veya Türkiye tarafına atması, diğer Avrupa ülkeleri sınırlarına dikenli tel çekmesi ve zeplinle önlem almasına bakarsak ortada çok büyük bir sorun olduğunu da söylemek gerekiyor. Rahatlıkla TÜrkiye’nin sığınmacıları alması gerektiğini söyleyen Avrupa Birliğinin aldıkları önlemlerde şaşırtıcı derecede sıkı tedbirlerdir. Biz bunları konuşmayalım mı ? Hakikatin peşinden koşmayalım mı ? Ülkemizi sığınmacılar ve emperyalistlere yem mi edelim ? Biz bu ülkeyi emperyalistlerden kurtardık, bağımsızlık için yaptık bunu söyledikleri her şeyi yapalım diye değil.


Sığınmacıların olduğu yerleri yağmalamak ve sığınmacılara saldırmak çözüm değildir. Bu tür eylem ve davranışlardan mutlaka sakının. Çözümü biz değil devletin sağlaması gerekiyor. Bu kadar fazla sığınmacının bulunması iyi değildir. Batı’nın Suriye’den, Afganistan’dan elini çekmesi ve saldırgan davranışlarından vazgeçmesi gerekiyor ki bizler de bu insanları rahatlıkla ülkelerine geri gönderelim.


En önemli soruyu sormak istiyorum. Ülkemize düzensiz sığınmacı ordusunun gelmesine sesini çıkartmayan, ses çıkarana da faşist, ırkçı yaftalamaları yapanlar sığınmacıların yoğun olduğu yerlerde mı yaşıyor ? Veya bu sığınmacıları kendi evlerinde barındırıyorlar mı ? Ülkeye girmesini istediklerini kendi evlerine, mahallesine sokmak istemiyorlar.


Sahi hiç konuşmayalım mı ? Yazmayalım mı bunları ?


Bizim acilen sığınmacılar için kaliteli bir politika belirlememiz gerekiyor. Bu hem bizlerin hem de sığınmacıların yararına

 

BURADA YAZILAN YAZILAR BİLGİ AMAÇLI OLUP YAZARIN GÖRÜŞLERİNİ İFADE EDER. HİÇBİR ŞEKİLDE HUKUKİ TAVSİYE NİTELİĞİ TAŞIMAMAKTADIR.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page